Yorum: Koushun Takami - Ölüm Oyunu

5/31/2014 02:21:00 ÖS


Sayfa Sayısı: 624
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Çevirmen: Müge Kocaman Özçelik
Kitap Kokusu Puanı:5/5
Varoluş ile vicdanın mücadelesi:
Bir adaya hapsedilmiş
21 kız ve 21 erkek öğrenci.
Şiddet dolu, kâbus gibi bir oyun.
Onlarca silah, psikolojik bir savaş
ve tek bir kazanan…

Totaliter Büyük Doğu Asya Cumhuriyeti, halkı baskı altında tutmak için her sene acımasız bir askerî program düzenlemektedir. Bu doğrultuda ıssız bir adaya götürülen lise öğrencilerine rastgele silahlar verilmekte ve kuralları çiğnediklerinde patlayan tasmalarla, geriye tek kişi kalana kadar birbirleriyle mücadele etmeleri beklenmektedir…

Modern Japon edebiyatının klasikleşmiş eserlerinden sayılan ve aman vermez günümüz dünyasında hayatta kalmanın anlamına dair çok güçlü bir alegori olan Ölüm Oyunu, şiddet kavramını baş döndürücü bir gerilimle işliyor. 

“Ölüm Oyunu, delicesine keyifli ve dehşet dolu bir nükte. Belki de başlı başına delicedir.” 
Stephen King
Totaliter Büyük Doğu Asya Cumhuriyeti'nde , Şiroiva Lisesi 1-B sınıfı şansız  42 öğrenci ve tek bir kazananın olduğu  bir 'Ölüm Oyunu'.  Aslında konu Açlık Oyunları'nı okuyanlar için yabancı değil ama kesinlikle Ölüm Oyunu Açlık Oyunları'ndan daha keyifli , daha kanlı  ve çok daha acımasız. Açlık Oyunları ve Ölüm Oyunu karşılaştırmama konuyu anlattıktan sonra geleceğim.



Sınıf gezisini için bir otobüsle yola çıkan 42 öğrenci kendilerini  bir anda tek bir kazananın olduğu oyunda bulurlar.  Görevliler otobüs içerisine saldıkları uyuşturucu bir gaz sayesinde onları oyun oynanacak olan adaya götürürler. Ada oyun başlamadan önce boşaltılmış ve oyun için her şey ayarlanmıştır. Orada yaşayanlar oyun bittikten tekrar evlerine dönerler ben bu kısmı çok beğendim ve gerçekçi buldum  , aslında kitabın her sayfası gerçek bir olay gibi aktarılmış Bu da kitabı her yönden daha acımasız kılıyor. 42 öğrenci daha oyun başlamadan Sakamoçi (oyunu yöneten kişi) oyunun detaylarını ve birbirlerini öldürmek için ikna etmeye çalışırken aralarından 2  kişi ölür. Devletin otoritesini yükseltmek ve devletin yenilmez olduğunu göstermek için 41 öğrenciyi ölüme gönderen bir devletin yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Merhamet yok. Affetmek yok. Öldürmemek yok. Birden fazla kazanan yok.  24 saat içerisinde herhangi bir öğrenci ölmezse öğrencilerin boyunlarındaki 'tasma' onlarının kafalarını uçurur yani kazanan olmaz zaten oyun amacı da kazananın olması değildir. Bu oyunda önemli olan tek şey az önce dediğim gibi sadece ve sadece devletin yenilmezliğini bütün Büyük Doğu Asya Cumhuriyeti'ne göstermektedir.

Oyun nasıl olduğunu ve nasıl oynandığını daha detaylı anlatmak isterdim ama sizin de ben gibi kitabı okurken sürekli ağzının açık kalmasını istiyorum :)


Kitabın tek sorunu ilk başlarda alışamadığımız isimler sonuçta Japon bir yazar ve karakterlerini okuyoruz ve isimler daha önce karşılaştığımız isimler çok daha farklı. Yoşio Akamatsu , Keita İijima , Tatsumiçi Oki , Mizuho İnida , Yuki Utsumi , Şuya Nanahara , Şogo Kavada , Norika Nakagava , Hirono Şimizu , Mitsuko Suma , Sakura Ogava , Kazuhiko Yamamo.... Sanırım ne demek istediğimi anladınız. Ama bu sorunu kafanıza pek de takmanıza gerek yok çünkü kitabın içerinde isimlerden oluşan bir sınıf listesi bulunuyor ve karakterlerin geçtiği yerlerde sınıf numarası yazıyor . 
42 öğrenciyle başlayan bu ve tek bir kazanan  ile bitmesi gereken oyun sadece 2 gün sürüyor. Ne kadar katliam olduğunu ve bu kavgaları , silahlı çatışmaları detaylı bir şekilde anlatıldığını hayal edin. Evet. Korkutucu.
Kitap boyunca sürekli bunu seviyorum , şunu seviyorum muhabbeti beni çok sıktı. Bu aşkları da pek de inandırıcı gelmedi(bir çifti dışarıda bırakıyorum) sonuçta 15 yaşında liseye giden ergenlerden bahsediyoruz. Bana ne kadar inandırıcı gelmese de birbirlerini korumak ya da son bir kez görebilmek için bütün adayı dolaşan ve bulduğunda ise çok farklı bir durumla karşılaşan öğrenciler vardı. 

'' Bizi böyle iğrenç bir oyunun içine iten bu lanet olasıca ülkeyi yerle bir edeceğim '' 

Ana karakterlerimiz Şuya , Noriko ve Şogo oyunun başından sonuna kadar kendilerine saldırmadıkları sürece sınıf arkadaşlarını öldürmemek için direniyorlar. Ama oyunu oynamayı onlar gibi reddedenlerin aksine bu oyunun hakkını verenler de var. Bu zorlu mücadele boyunca kime güveneceklerini bilemeden bu oyundan tek bir kazanandan daha fazla kurtulan ile sonlandırabilecekler mi? En yakın arkadaşına bu oyunda güvenebilir misin? Bu oyundan kaçabilir misin?
Kitabın son sayfalarında titredim , ağladım , sinirimden kitaba 10 dakika ara verdim. Sonunda yüzüme hem mutlu hem de hüzünlü bir ifade ile kitabı kitaplığımın en güzel yerine yerleştirdim.
Kısaca bu kitabı okuyun. Bu yıl okuduğum en iyi kitap bile diyebilirim. 

Gelelim Açlık Oyunları ve Ölüm Oyunu'nun arasındaki bariz benzerliklere...
Öncelikle Suzanne Collins her ne kadar haberi olmadığını söylemiş olsa bile buna kesinlikle inanmıyorum. Eğer Ölüm Oyunu'nunu Açlık Oyunları'nı okumadan önce okumuş olsaydım Açlık Oyunları'na  devam etmezdim hatta ilk kitabı bile yarım bırakabilirdim. Bu kadar fazla benzerlik  var. Açlık Oyunları'nın dünya çapında aldığı başarıyı hak edip etmediği artık kafamda bir soru işareti.

Alıntılarım

  • '' Sen harika bir adamsın.''
 '' Hayır  yanılıyorsun . Ben hiç de iyi bir adam değilim. Gerçekten iyi birisi olmak  istiyorsan bu ülkede barınamazsın . Ben gerçekten iyi bir insan olsaydım şimdiye dek çoktan ölmüş olurdum. ''

  • Bana katılırsanız sonunuz ölüm olur. 
  • Boş yere ölmek aptallık olur.
  • Keiko'yu tekrar bulduğumda ölmüştü.
  • Birisine güvenmek...çok zor.
  • Bu boktan oyunda her şey aleyhimize işliyor.
  • Ve kazanana dek durmayacağız.

Benzer Yazılar

19 yorum

  1. Kitap kesinlikle muhteşem. Hatta olağan üstü. Kesinlikle pişman olmazsınız. Sonu muhteşemdi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her cümlenize katılıyorum. Benimle aynı fikirde olanları görmek çok güzel :)

      Sil
  2. Açlık Oyunları tamamen alıntı. Haklısınız, gittiğim her yerde bu iddiayı sürdüreceğim. Bu arada kitabı iki günde bitirdim)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım seneler sonra Ölüm Oyunu da taklit çıkmaz. :D Yıkılırım artık. :)

      Sil
  3. Ben de Açlık Oyunları'nın ç/alıntı olduğunu düşünüyorum açıkçası. Bu kadar benzerlik çok fazla. Ve bence yazar ondan esinlenerek yazdım dese kitaplar ününden hiçbir şey kaybetmezdi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zaten belli bir üne ve okuyucu kitlesine kavuşmuş bir seriden bahsediyoruz burada. Bence de kaybetmezdi , kaybetse bile popülerliğini veya satış rakamlarını etkileyecek kadar bir düşüş olmazdı. Sana katılıyorum. :)

      Sil
  4. Kesinlikle yanlışsınız,gerçekten bunu öylesine olsun diye söylemiyorum.Eveet konuları benzer ama 2 yıllık Açlık Oyunları hayranıyım ve elle tutulur bir kanıtınız olmadığı sürece insanlara bir yazarın taklitçilik yaptığını söylemek çok saçma.Açlık Oyunları'nın ilk kitabının ön sözünü okursanız yazarın küçüklükten babasının mesleğinden ele gelen bir olaydan dolayı ve küçükken okuduğu Yunan Mitojilerine dayanan,cezalandırılması gereken birkaç çocuğun labirente kapatılıp canavar Minator'a yem edeceklerini söyleyen efsaneler vardır.Ve Suzanne Collins buna göre bu kitabı yazmıştır.Eğer konu yönünden düşünürseniz Uyumsuz da Açlık Oyunları'na benzemiyor mu?İşlerine göre ayrılan topluluklar,Labirent'te benziyor o zaman bir yere hapsedilen çocuklar?Böyle düşünmeniz çok saçma,lütfen elle tutulur ve dahice bir kanıt getirip bu yorumu yapın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam da Açlık Oyunları'nın hayranından beklenebilecek bir tepki verdiğinizi söyleyerek başlamak istiyorum yorumuma. Evet, ben de Açlık Oyunları kitabını ilk okuduğumda hayranı olup uzun süre etkisinden çıkamamıştım ve Ölüm Oyunu'na okumaya başlarken bile halen Açlık Oyunları kitabının ve serisinin hayranıydım. Ölüm Oyunu kitabınızı okudunuz mu bilmiyorum ama yorumunuza bakarak söylebilirim ki okumamışsınız. 
      Eğer Suzanne Collins Ölüm Oyunu kitabından etkilendiği önsözde belirtseydi sizce bu başarıyı alabilir miydi? Tamam, etkinlendiği Yunan mitolojisinde sizin bahsettiğiniz olay olsa bile iki yazarın, birbirleri hiç tanımayan iki yazarın birbirine bu kadar benzeyen bir kurguyu ortaya koymaları sizce de biraz garip değil mi? Hadi tamam sizin yorumunuza dayanarak bu durumun çok da anormal olmadığını düşünürsek. İki kitabın da kilit noktalarının bir çoğunun birbirine benzemesine ne demeli? Ve hayranı olduğunuz veya olmadığınız bir yazarın veya herhangi bir şahsiyetin ''Ben ondan etkilenmedim.'' sözüne dayanarak -ki bunun doğruluğunu siz bile bilmiyorsunuz- böyle bir tepki verilmesi ne yalan söyleyeyim bana çok komik geldi. Son olarak ise her distopya farklı farklı yönden birbirlerine benzer ama biz hiçbir yerde Uyumsuz, Açlık Oyunları'nın kopyası demedik -en azıdan ben şimdiye kadar görmedim.- Ya da Labirent'i ele alırsak iki seriye de benziyor bunu inkar edemem ama yine de Ölüm Oyunu ve Açlık Oyunları gibi aralarında savaş yok. Eh, diğer seriler birbirlerine benzerken ve bu durum hakkında o kadar da fazla yorum yapılmazken Ölüm Oyunu ve Açlık Oyunları'nın neden bu kadar olay olduğunu bana açıklayın o zaman. Sadece bir yazarın önsözünü bana bahsederek savunmaya kalkmayın. Bana 'dahice bir kanıt getirin'demeden önce de kendi kanıtınıza bakmanızı öneriyorum.  Ve en son olarak bu BENİM blogum, BENİM yorumum, BENİM fikrim özgürce ifade ederim, istediğim gibi de yorum yaparım. Umarım aktarmak istediklerimi aktarabilmişimdir.

      Sil
    2. Aktarmak istediklerinizi aktardınız tabii ki.Sizin blogunuz sizin fikriniz.Buna sonsuz saygım var.Ama siz burada bunu insanlarla paylaştınız ve bende bir insan olarak fikrimi söylüyorum.Bunda herhangi bir sakınca var mı?
      "Ben ondan etkilenmedim." sözünün doğruluğunu evet bilmiyorum,ama sizde bunun doğruluğunu bilmeden bir yazar hakkında burada insanların gözünü boyamanız çok yanlış.Ben doğruluğundan emin değilim,belki de gerçekten taklit yapmıştır.Ama siz bunun doğruluğunu biliyor musunuz?Bilmiyorsanız,benimde bilmiyor olmam oldukça normal bir durum.
      Ölüm Oyunu'nu evet okumadım ama almayı uzun zamandır istiyorum ve bu hafta içerisinde alacağım.Ve alır almaz da okuyup düşüncelerimin değişip değişmediğini göreceğim.
      Ha,evet şu konuda haklısınız ki elle tutulur kesin bir kanıtım yok.Ama bu sizin de elinizde kesin bir kanıt olmamasını gösterir.
      Şuan yaptığınız şey,elinizde 'taklitçilik' yaptığına dair bir kanıt olmadan yazarı böyle bir şey ile suçlamak.
      Ve bakın,belki de kitabı okumuştur.Belki de gerçekten ondan esinlenmiştir.Ama Ölüm Oyunu'nda belli bir sembol var mı?,sonuçta yazar Capitol'ü,Panem'i,Alaycı Kuş Sembolünü,Karakterleri,kendi kafasından hayal etmiş.
      Belki de şöyle düşünelim.İki yazarda Yunan Mitolojilerinden yararlanmışsa.İkisi de bu konu üzerine yoğunlaşmış da Canavar Minator'dan örnek almışsa?
      Elinizde kesin olmayan bir şey yüzünden bir yazarı burada insanlara kötü göstermeniz çok yanlış bir davranış.SİZİN blogunuz,SİZİN yorumunuz,SİZİN fikriniz.Ama bir yazarı 'taklitçilikle' suçlamak,işte bu çok kötü bir davranış.

      Sil
    3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    4. Ölüm Oyunu ile tanışmadan önce Açlık Oyunları'nın hayranı olmuştum ben de, evet. Ancak size şunu söyleyeceğim, Ölüm Oyunu'nun 2000'de yayınlanmaya başlayan mangası var. Türkçe'sini internetten de bulabilirsiniz. Ve eğer mangayı okursanız, yapacağınız ilk şey benim gibi Suzanne Collins'e küfretmek olacaktır. Manga'da bu oyun, tıpkı Açlık Oyunları'ndaki gibi 'reality TV show' olarak yapılıyor, herkes bunu izliyor, ibret alınsın diye. Aileler aynı şekilde perişan oluyor. Büyük Doğu Asya Cumhuriyeti'nin halkta kurduğu baskı, Panem'in mıntıkalara uyguladığı gibi, hatta daha vahşi ve daha diktatörvari. Suzanne Collins'in yaptığı iki şey var:

      1- Sorgulamamaya alıştırılmış gençlerin anlaması için kurulan sembollerin azaltılması ve kitabın alegorik özelliğinin silinmesi (Yazarımız da belirtmiş, alegorik bir yapıda; buradakiler sadece birbirlerini öldüren liseliler değil. Açlık Oyunları'nda, çatışmalar belli, arkalarında bir şey yatmıyor.)

      2- Günümüz gencinin (ben dahil, 16 yaşında biri olarak) ortak olarak sevdiği tüm noktaları kitaba eklemek. Bir çeşit Amerikan versiyonu piyasaya sürmek, çünkü küreselleşmeden dolayı gençler Amerika özentisi oluyor. Bu basamakta popüler kültür nesneleri de yerleştiriliyor. (Eski dosta mı aşık olsam, bana aşık yeni çocuğa mı? Bir de aşk üçgeni kuralım. Kapitalizm de ekleyelim. Çünkü sinirimizi bozuyor, gençler olarak hak ve hürriyetlerimizin bilincindeyiz. Öksüz veya yetim diyecektim ama bu Ölüm Oyunu'nda da var, Harry Potter'da da, Yüzüklerin Efendisi'nde de; ama yine de üzülüyoruz biz böyle insanlara; ilgimizi çekiyor. Bizden daha şanslı Capitol'deki insanlara gıcık oluyoruz ama bir yandan da onlar gibi salak olmadığımıza (!) şükrediyoruz. Bir şehirli olarak, köylülerin sıradan yaşamları ilgimizi çekiyor doğrusu. Katniss avcılık felan yapıyor, ilginç.Hah hah, az kalsın unutuyordum, ek olarak böyle hikayeler çook uzak gelecekte, Dünya'nın ölmesine ramak kalmış, küçücük bir yerde yaşam olan bir memlekette geçmeli. Bayılıyoruz, tadından yenmiyor. Alıyoruz kitapları.)

      Ama Ölüm Oyunu öyle mi? Uzak diyarlardan Japonun teki bir kitap yazacak da; içindeki metaforları anlayacağız da; aşksız, yok olmaya yüz tutmuş dünyasız, geleceksiz bir halde sıkılmadan okuyacağız da... Olmuyor öyle.

      Ölüm Oyunu kitabı + Mangası + Amerikanvari pöpüler kültür imgeleri = Açlık Oyunları

      Hop, çok sivri olduysa özür.

      Şöyle diyebilirsiniz; Battle Royale veyahut Ölüm Oyunu için; 'Otomatik Portakal'a ve 'Sineklerin Tanrısı'na benziyor diye yazıyor yabancı kaynaklarda. Hayır efendim, orada sadece bu kitaplardaki insanın içindeki 'ben'cilik vs vs psikoloji'leri benzetiliyor derim ben de.

      Ayriyetten, böyle güzel bir eseri ülkemize katan en sevdiğim yayınlardan Pegasus'a da teşekkür etmeden geçemeyeceğim.

      Sil
  5. İçinde sapık, uygunsuz seyler var mı?
    Öpüşme, sevisme falan??Lütfen kısa sürede cevap verin...

    YanıtlaSil
  6. Sonu kötü mü bitiyor? Lütfen söyleyin çünkü sonu kötü biten kitapları okumama gibi bir alışkanlığım var. Alırsam param boşuna gider okumam.

    YanıtlaSil
  7. Açlık Oyunları ile ilgili düşüncelerinize karışmıyorum. Ki bence doğru bir görüş değil ama... Ama eğer bir kitap okunmaya değer bulunursa o kitabın yazarı ister Japon ister Afrika isterse de Kanadalı olsun. Hepimiz Dünya da yaşıyoruz ve yazar Japonyalı diye kitabın ismi duyulmadı diyemeyiz. Bunu yorumlardaki birkaç kişide gördüm. Bence bu sadece bahane aramak. Gerçekten mükemmel bir kitapsa ha bence güzeldi. O zaman bestseller olmaması için bir sebep yok. Açlık Oyunları ister bu kitaptan esinlenilsin ister "kopya çeksin"-double göz deviren emoji- İnsanlar Açlık Oyunlarının filmini de kitabını da daha çok beğendi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Farkında mısınız bilmiyorum fakat Stephen King gibi bir yazar bu romana yorum yapmış. Bu kitabın bilinmemesi, insanların önyargılarından kaynaklı. "Bi Çinli kitap yazmış, o ne biçim isim, bunlar kitap yazmayı mı bilir?" Evet, her gördüğü çekiği Çinli sanan bir milletiz. Ki bu çok eski bir kitap. Çıktığı yıllardada çok satanlar listesinin başında yer aldı. 10 dilde çevrildi, filme uyarlandı, mangası ve animesi çıktı. Elbet ki Suzanne Collins kurgu alıntısı yapmış olabilir.
      Bunun daima farkında olan ben Açlık Oyunları'nı hiç sevemedim. Labirent serisine laf söyleyenler olmuş fakat James Dashner zaten bu serinin Açlık Oyunları serisinin kardeş kitabı olduğunu söylemişti. Yani Açlık Oyunları'dan esinlendiğini dile getirdi. Ki çok fazla bir benzerliği yoktu bana göre. Hatta Labirent serisi daha iyiydi. Tabi bu benim şahsi fikrim.
      Kitabı adam akıllı, ön yargısı olmadan okuyan biri doğruları görecektir zaten.

      Sil
  8. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  9. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Teşekkürler

Bumerang

Bumerang - Yazarkafe