Yorum: Burçin Çelik - Beni Yarına Bırakma
2/04/2015 05:16:00 ÖSSayfa Sayısı: 520
Baskı Yılı: 2014
Goodreads Puanı: 4,17
Kitap Kokusu Puanı: 3,5/5
Sadece üç harfli bir kelime, aşk… Tüm duyguları barındıramaz ki içinde! Hiç ummadıkları anda aşkla çarpılan Selma ve Selim birbirlerine ait olmadıkları halde sevebilirler mi aşkla? Bazen aşka direnmek yersizdir. İnkâr ettiğimiz ne varsa imkânsızlıktan çıkar, korkularımıza, çaresizliklerimize rağmen sarılır bize aşk diye.
Selim de Selma'yı da böyle buldu aşk… Kimsesizliklerinin, korkularının arasında. Birbirleriyle sınanıp, akıllarıyla savaştılar; her mağlup çıkışlarında araflarından birbirlerine bir adım daha yaklaştılar. Aşk günahlarınla sınanmaktı belki de, masumiyetini yaktıkça aklanmaktı. Bedel ödedikçe daha çok yanmaktı. Yandıkça pervane misali ateşe çekilmekti. Aşk, cennetten vazgeçip bir ömrü araflara sürgün etmekti onlar için; araflarını cennete çevirmekti.
Öncelikle Türk bir yazara hem de konuştuğun, tanıştığın bir yazarın kitabına yorum yapmak gerçekten çok zor bir durummuş. Hele ki yorumunun ve puanının merakla beklenildiği bir kitaba yorum yazmak daha bir zorluyor insanı. Beni Yarına Bırakma ilk olarak karşıma daha Wattpad'i yeni yeni keşfetmeye başladığım gün Can Kırıkları adı altında çıkmıştı da öyle haberim olmuştu kitap olarak raflarda göreceğimizden. Şimdi o benim gördüğüm eski adıyla Can Kırıkları yeni adıyla da Beni Yarına Bırakma 2014 yılının kasım ayında okuyucuları ile buluşmuş. Öncelikle yazarı olağanüstü derecede tatlı ve mütevazi. Burçin Çelik'i blogu sayesinde isim olarak tanıyordum ama aralık ayından itibaren birebir konuşma için fırsatımız olunca daha yakından tanımış oldum. Ve çok tatlı <3 Yani ben kendi adıma söylemek istiyorum. Eğer ki yazar olursam biraz egom olurdu sanırım hele ki ilk yazdığın kitap üçüncü baskısını yapmışsa. Ama Burçin'de böyle bir durum yok. Hani kitabı okuduysanız ve yazarla konuşmak istiyorsanız sizi asla çevirmez gibime geliyor benim. Yazara olan sevgimi anlatmaya biraz ara verip biraz da kitabını anlatmaya geçeyim bari. :) Selma ve Selim. İsimleri bile ne kadar uyumlu de mi?
Beni Yarına Bırakma, 'diğer kadın' olmaya farklı bir bakış açısı katmış. Diğer kadın veya öteki kadın diye adlandırdığımız ve kimsenin başına gelmesini istemediğimiz bir durum var bu kitapta. Selma, gençliğinin çılgınlığı ile evli bir adam olan Selim'e ilişki yaşamaya başlar. Ama bu durum sadece yasak olanın çekici olması ile ifade edilebilecek bir durum değildir ne yazık ki. Annesinin çalıştığı şirkette genç ve başarılı bir mimar olarak çalışmaya başlayan Selma, burada annesi vasıtasıyla tanıdığı ve o zamanlar hiçbir şey hissetmediğine emin olduğu Selim'i hayatında ve kalbinin ortasına bir anda buluverir masum aynı zamanda da olmayan Selma. Selma'ya masum değil demek hem doğru hem de yanlış. Bir yanda evli bir adamla birlikte olması onu masum yapmıyorken aynı zamanda aşkı ve hissetikleriyle masum olan bir karakter. Kitabın ilk sayfasında Selma'nın Selim'in çocuğunu taşımasını öğrenmesiyle başlıyor. Bir yanda bir çocuğun hayatını 'tekrar' sonlandırmak istemeyen tarafı diğer tarafta da evli bir adamın, onun olmayan bir erkeğin çocuğunu taşıması gururu el vermiyordur. Buradan Selma'ya seslenmek istiyorum ''Evli bir adamla birlikte olurken gururun neredeydi?''. Haksız mıyım arkadaşlar? Sanırım yazarın karakterlerdeki en belirgin olarak aktardığı özellik çok fazla karar değiştirmeleri veya bir dediklerinin bir dediklerini tutması. Bu da beni ister istemez sinir etti. Karakterle bolca saydırdım demem de gerekiyor. Kaldığımız yerden devam edelim. Selma'nın hamile olduğunu öğrenmesi ve kendi içinde yaşadığı çelişkiler devam ede dursun.
Hamile olduğu bulantıları ve halsizliği ile hamile olduğu belli olduğundan, bu duruma dünden razı ve sanki dünyaya baba olmak için gelmiş olduğunu düşünen ve nefret ettiğim kitap karakterleri dünyasına adını altın harfler ile yazdıran Selim'in de bu hadiseden haberi oluyor. Selim'in öğrenmesiyle zor duruma düşen Selma kararını da vermiştir. Ama bizim öküz olma yolunu çoktan tamamlamış olan Selim tabii ki de bu karara saygı duymaz. Tamam, bu karar sadece anneye ait değil ama bu durum çok daha farklı. Yani böyle bir durumda karar 5 yıldır kızı türlü türlü bahanelerle uyutan ve halen karısından boşanamayan ve aynı zamanda Selma'yı da bırakamayan bu adama ait olamaz! Selim, Selma'yı karısından ayrılacağına ve onunla evleneceğine dair türlü sözleriyle bebeğin doğmasını kabul ettirir. Ee, madem boşanacaktın karından ne diye 5 yıl bekledin hayvan herif? demeyin çünkü ben dedim ve ağzımın payını aldım. Şimdi, Selim ve karısı Ayten'in evliliği evlilikten ziyade bir iş anlaşması gibi ama aslında şimdi, düşündüm de seviyorsan eğer Selma'yı, boşayacaksın canım benim. Bunun o, bu, şu nedeni olamaz ki. Selma ise güçlü de değil ama aynı zamanda zayıf bir karakter de değil. Şimdi kitap ilk sayfalarından itibaren bir geçmiş bir şimdiki zaman olarak ilerliyor ve ben ''Ha, işte böyle devam ederse bu karakteri severim.'' dediğim her an sanki beni Burçin duymuş da bana gıcıklık olsun diye karakteri bir anda 360 derece döndürüyor ve ben de 'ben gerçekten bu karakteri mi sevdim be!' dememi sağlayacak bir duruma dönüştürüyor. Bir gelecek bir şimdiki zaman kullanması kitaba ayrı bir hava katmış. Aşık bir kadın ile olmayan bir kadın ile farklı görebildik, aynı zamanda bu Selim içinde geçerli ve bunu görmek ve okumak gerçekten güzeldi. Çoğunlukla her olayı hem Selim'in düşünceleri hem de Selma'nın düşünceleri ile okuduk. Bu durumun hem iyi tarafı vardı hem de biraz daha kötü tarafı. Aynı olayı, aynı zamanda, aynı kitap içerisinde okumak biraz tekrara düşürmüş cümleleri ve bu biraz da kitabın ve Burçin'in akıcı dilini biraz sekteye uğrattığını düşünüyorum. Bu durumun bir diğer iyi yanı da şimdiki zamanın soru işareti ile biten yerinde hemen gerekli olan cevabı diğer kısımda yani geçmiş zamanda sorumuzun cevabı kısa zamanda öğrenebiliyoruz. Selim karakterine az önce bağırıp çağırdım ama şimdiki zaman diliminde ve Selma'nın hamileliği ilerledikçe biraz tatlılaşmaya başlıyor ama birazcık. Hala sevmiyorum. :) Ya da daha doğrusu sevip sevmeyeceğime karar veremiyorum. Anladığım kadarıyla Burçin, okuyucuyu delirtmeyi ve karakterleri gibi okuyucuyu kararsız bırakmayı seviyor.Olaylar ilerliyor, kurgu gelişiyor. Kitabın ilerleyişini sevdim ama hem gelecekte hem normal zamanda olayları ilerletecek bir durum pek yoktu. Bana göre kitap tek bir olay üzerinde ilerlemek ve sürekli bir yere takılıp tekrar sil baştanlar yaşanmasaydı çok daha sürükleyici ve etkileyici olurdu. Aynı zamanda bence Aylin'in yaşantısı ile Selma'nın hikayesi birleştirilebilirdi. Böylelikle geçmiş ve şimdiki zaman arasına gidip gelmeler biraz daha azalırdı ve hem kitaba ayrı bir hava katardı çünkü Aylin kitaptaki karakterler arasında en düzgünü. Mesela onunda anlaşmalı bir evliliği var ve Selim'inkine göre biraz daha farklı. Beki de Aylin'e daha fazla yer verilmeme nedeni ikinci bir kitaptır? Ne dersiniz? Ben kocaman bir EVET derim. Burçin, duy sesimizi. Ha, bu arada konu ikinci kitaptan açılmışken Selma'nın halasına da kitap yazılsa ne güzel olur ya. Şimdi anladım da ben bu kitabın ana karakterlerinden çok yan karakterleri daha da bir çok sevdim. Belki kitaba 3.5 vermemin ve dördün kıyısından dönmesinin başlıca sebebi de bu. Kısaca Burçin'in kaleminde daha ilk kitabından acemilik kalmamış. Kitabı sevdim ama baş karakterlerden ölesiye nefret ettim. Dediğim gibi de dört veremememin de sebebi karakterler. Kitabı öneriyorum ve bundan sonra çıkacak olan kitaplarının büyük bir takipçisi olduğumu da söylemeden edemeyeceğim.
Eh, kitabı yarına bırakmadan almayı unutmayın!
0 yorum