Yorum: Ahmet Ümit - Sultanı Öldürmek

2/06/2014 04:33:00 ÖS




"Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?"

Ahmet Ümit’in okuduğum ilk ve tek romanı olan  ‘’Sultanı Öldürmek ‘’ iki farklı olayı birbirine harmanlayarak okuyuculara sunuyor.

Ahmet Ümit , okuduğum ve okumak istediğim yazarlar arasında değildi ama arkadaşım hediye olarak getirince ve kitabın kitaptan daha güzel olan arka kapak yazısını okuduktan sonra kitabı hemen okumaya başladım.

"Onu seviyor muymuşum?Sevmek mi?Ona tapıyordum.O gönlümün kederi,sevinci,ruhumun gıdasıydı.Hayatımın anlamı,soluk almamın nedeniydi.O benim delice tutkum,hiçbir zaman iyileşmeyecek yaramdı."

Müştak Serhazi , hayatı boyunca sevdiği tek kadın Nüzhet’in ölümüyle kendini bir çıkmazın içinde bulur. Nüzhet o gece onu yemeğe çağırmıştır ama Müştak o gece hakkında hiçbir şey hatırlamıyordur. Kendini Nüzhet’in katili ilan etmiştir ama aynı zamanda kanıt olabilecek her şeyi de ortadan kaldırmıştır.
Kendi iç dünyasında bunlarla uğraşırken aynı zamanda çevresindekilere hiçbir şey olmamış gibi davranması gerekmektedir. Böylece hocasının İstanbul’da yapacağı Fatih Sultan Mehmet’i anlatan tura katılır.
Kitabı iki bölüme ayırabiliriz . Müştak’ın iç dünyası ve Fatih Sultan Mehmet’in şüpheli ölümü.
Müştak’ın iç dünyası okurken çok sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Kafasında o kadar fazla düşünce geçiyor ki artık bitsin kitapta ne olmuş öğrenelim havasına girmiştim.
Müştak’ın iç dünyasından sonra Fatih Sultan Mehmet’in hayatı anlatılmaya başlanıyor. Tarihi hep sevmişimdir bu yüzden bu bölüm benim için çok güzel ve verimli geçti.
Kitap sadece Fatih Sultan Mehmet’i konu alsaydı daha çok sevebilirdim ama ne yazık ki Müştak Serhazin kitaba vereceğim puanı kırıyor.
Puanım: 3/5


Tanıtım Filmi


Arka Kapak
Şahane bir aşk için harcanmış bir ömrün hikâyesi... Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazinin başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmedin tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü... Bir aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri "Ulu Hakan"ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı?

"...Ve Sultan Mehmed Han. Mehmed Han oğlu Murad Han oğlu Fatih Sultan Mehmed Han. İki karanın ve iki denizin hâkimi. Allahın yeryüzündeki gölgesi. Kostantiniyyeyi zapt eden padişah. Roma İmparatorluğunun doğal varisi, farklı dinlerden, farklı dillerden, farklı ırklardan yepyeni bir millet yaratma aşkıyla yanıp tutuşan kudretli hükümdar. Uçsuz bucaksız ovalarda at koşturan ordular. Kılıç sesleri, savaş naraları, korku çığlıkları. Ardı ardına düşen şehirler, ardı ardına yıkılan devletler, ardı ardına el değiştiren kaleler. Kırk dokuz yaşında dünyaya nam salmış bir hükümdar. Ve değişmez kader. Akşama kavuşan gün. Ecel şerbetini içen insan. Ve Fatih Sultan Mehmedin şüpheli ölümü. Ve onun iki şehzadesi. İkiye bölünen saray, ikiye bölünen devlet, hiçbir şeyden haberi olmayan bir halk. Ve iki şehzadenin kanlı boğazlaşması sürerken saray odasında unutulan Fatih Sultan Mehmed Hanın cansız bedeni..."

Benzer Yazılar

0 yorum

Teşekkürler

Bumerang

Bumerang - Yazarkafe